Neo-Liberal Ekonomik Dönüşümün Üst Yapıda ki Yansıması ve Yükselen Değeri: “Şark Kurnazlığı”

Neo-Liberal Yükselen Değerler ve Genetik kodlar:

Pragmatist / Makyavelist / Oportünist Düşünce Sistemi Türkçesi “Şark Kurnazlığı”

Ne anlama geldiği sahibine göre değişen; ama hiçbir koşulda olumlu içeriği bulunmayan bu tanımlamayla ne amaçlanabilir?…

“Yersen yoğurt içersen ayran,

herkes kör, âlem sersem …..

Bir anlam da pragmatist / makyavelist / oportünist

düşünce sistemi ya da Türkçesi

“Şark Kurnazlığı”

kasaba kültüründen beslenen, hayatın özgerçeği yerine kendi gerçeğini öne çıkaran ilke ve kuraldan çok, anlık gelişmelere,- konjonktürel etkilere göre kendini ayarlayanlara için kullanılan bir deyim. Şark kurnazlığı yalancılıktır, sahtekârlıktır, ahlaksızlıktır, menfaatçiliktir, bencilliktir.

Şark kurnazları genellikle eğitimli ve kültürlü değildir.

Ama onlar “kıvrak zekâ” sahibi olmalarına güvenirler.

Adı üzerinde, kurnazdırlar.

“Şark kurnazı” kavramı, biri Arapça öteki Farsça iki kelimeden oluşur zaten: Şark (doğu) ve kurnaz (kolay kanmayan, başkalarını kandırmasını ve ufak tefek oyunlarla amacına erişmesini beceren, açıkgöz, hin).

Şark kurnazlarının çoğunun aldığı eğitim, yetersiz ve kalitesizdir.

Bazen “hayat üniversitesini bitirmekle” övünerek komplekslerinden saldırganlık üretirler.

Onlar için önemli olan şey, teori değil pratiktir.

En büyük özelliklerinden biri “pratik zekâlı” olmaktır.Şark kurnazlığı yalancılıktır, sahtekârlıktır, ahlaksızlıktır, menfaatçiliktir, bencilliktir.

Şark kurnazları genellikle eğitimli ve kültürlü değildir, ancak sözüm ona eğitimli ve kültürlü prototiplerde de görülme olasılığı yüksektir. Özellikle üniversite camiasında.Şark kurnazları kendilerine hayrandır.

Kelimenin bütün anlamlarıyla dolup taşan bir hayranlıktır bu. Kargacık burgacık görüntülerinde ve fiziksel özellikleri arasında mutlaka “eşsiz”, “övünülecek”, hatta bazen “mağdurluk edebiyatı” anlatarak titir merdivenlerinden çıkmada da maharetleri yüksektir. Şark kurnazı, insanları kendi menfaati doğrultusunda kullanmak için “onlardan biri” olmayı, onlar gibi konuşup davranmayı, onların zaaflarını öğrenip yararlanmayı iyi becerir.

Din, onun yardım aldığı en önemli araçların başında gelir. Dinin birçok emrini (çalma, öldürme, adaletsizlik yapma, kibirlenme!) umursamasa da, dinî algı ve kalıpları ustaca kullanır.

Yüce yaradan’la arasındaki de bir tür “çıkar ilişkisi” sayılır. Dinin şartlarını yerine getirerek öteki dünyaya yatırım yapmaktadır aslında. Ama dinin ahlaki içeriği onu ilgilendirmez ve günlük yaşamında etkili olmaz.

Yürüyüşleri, hareketleri, bakışları, jestleri, mimikleri, sesleri ve konuşma tarzları da pek bir farklıdır.

Ama en çok da “akılları”…

Hani gerçekten bütün akıllar pazara çıkarılsa, tereddütsüz kendi aklını seçecek insanlardır şark kurnazları.

Ama onlar “kıvrak zekâ” sahibi olmalarına güvenirler.

Adı üzerinde, kurnazdırlar.

Ülkemizde şark kurnazlığının siyaset alanındaki yansımasını en iyi anlatanlardan biri Aziz Nesin olmuştur.

Daha 1961’de yazdığı Zübük (kitabı okumadıysanız ya da 1980’de çekilen ve başrolünü Kemal Sunal’ın oynadığı

Bu filmi izlemediyseniz muhakkak izlemenizi tavsiye ederim. On yıllar, belki de yüzyıllar boyunca yaşadıklarımızın özeti gibidir.

La fontaine’ den bu  düşünce sistemin ilişkin kısa bir hikaye….

Birlikte okuyalım:

“Yarasa dediğimiz kuşun ne idüğü

Pek belli değildir bilirsiniz:

Kimine göre faregillerdendir,

Kimine göre kuşgillerdendir… .

Bir yarasa dalmış bir gün, tepesi üstü

Bir gelinciğin yuvasına.

Farelere diş bileyen gelincik

Yürümüş üstüne hemen haklamak için:

– Sen ha, demiş; ne suratla gelirsin evime?

Az mı kötülük etti

Senin soyun sopun benim milletime?

Fare değil misin sen?

Ben de gelincik değilim, sen fare değilsen.

– Aman, rica ederim, demiş yarasacık; Farelerle ne ilişkim var benim?

Ben fare ha? Kim çıkarmış bu dedikoduyu?

Benim yok o taraklarda bezim:

Kuşum ben; gözün kanatlarımı görmüyor mu?

Yaşasın göklerde uçan soyum!

Bu sözlere aklı ermiş gelinciğin:

– Haydi, uç git, demiş yarasaya. İki gün sonra bizim şaşkın

Bir başka gelinciğin yuvasına düşmüş,

Ama bu gelincik de kuşlara düşmanmış.

Uzun burunlu Bayan Yarasayı Kıtır kıtır yiyecekken kuş diye,

– Aman etme, demiş yarasa; Kanatlarıma bakıp beni kuş sanma:

Fareyim ben, yaşasın . faregiller! Ve kuşların canını alsın Jüpiter!

Yarasa bu kurnazlığıyla Kurtarmış canını bir kez daha.

Çoklarını gördük böyle,

Tehlike karşısında bayrak değiştiren.

Adamına göre,

Yaşasın kral der kimi zaman,

Kimi zaman da: Yaşasın krala kumpas kuran!”

Şark kurnazlığına ilişkin Aziz Nesin’den başka bir hikaye de”Sizin memlekette eşek yok mu? “hikayesi….

Birlikte okuyalım:

“Eski el işleri kilimlerle ilgilenen uyanık bir Amerikalı Yahudi profesörün yolu ülkemize düşer, burada bir rehber bularak anadoluyu gezmeye çıkarlar. Yolculuk sırasında Prof. türk rehbere iran Afganistan gibi ülkelerden çok değerli eski kilim parçalarını gariban cahil köylülerin elinden birkaç dolara satın aldığını aslında değerinin 15-20 bin dolar olduğunu övünerek anlatır.

anadolunun kazı yapılan bir yerinde mola verirler çevreyi seyrederler, orda alanın bekçisi bir köylüyle muhabbet ederlerken prof’un gözü köylünün eşeğinin sırtındaki kilim parçasına takılır, rehber ile köylü konuşurlarken o da gider klimi inceler ve hemen heyecanla rehberin yanına gelerek kilimin muhteşem bir parça olduğunu,daha önce böylesini hiçbir yerde görmediğini en az 30 bin dolar edeceğini söyler tabi İngilizce konuştuklarından köylü bir şey anlamaz tabi.

Prof bu parçayı mutlaka alması gerektiğini ancak köylüyü huylandırmadan almaları gerektiğini söyler.Yolunuda bulur, heybeye değil eşeğe talip olacaklardır.

Rehber eşeğe talip olduklarını söyleyince, köylü ; güldürmeyin adamı sizin gibi bey takımı eşeği nidecek, der. Rehber ısrarla istediğini söyler, köylü sor bakayım der amerikada eşek yokmuymuş! varmış ama böylesi yokmuş cevabını alır.

Köylü; beyim bu eşek uyuz,art bacağı topal ve yarın öbürgün ölür.

rehber; sanane yahu istiyor işte herif sen fiyat söyle.

Köylü; madem çok istiyor,şimdi uyuz bir eşek için bu gavuru mu kıracağız, ben her bir kusurunu saydım günah benden gitti, 20 bin lira istiyorum

rehber; nee delirdin mi sen be adam, bu fiyata en halis arap koşu atı alınır.

köylü; o zaman eşeği nidecek gitsin arap atı alsın der.

Rehber; doğru söyle sen bu eşeği kaça aldın?

Köylü; bende yalan yok, ben bu eşeği derisinden çarıklık çıkarmak için 50 liraya aldım.nasılsa yarın öbürgün ölür.

Rehber; insaf 50 liraya aldığın eşeğe 20 bin lira istenir mi.

Köylü; ben satıcı olmadım ki siz alıcı oldunuz. 20 bin lira aşağısı kurtarmaz.

Rehber Amerikalı prof ile konuşur, prof der ki; gördün mü,bunlar hep böyle, heybeye talip olsaydık bunda bi keramet var deyip 50 bin lira fiyat çekerdi.

Pazarlıkla 10 bin liraya anlaşırlar, prof yinede mutludur. Paraları sayar köylünün eline, köylü heybeyi alarak eşeğin yularını verir, hadi hayrını görün der.

Bunlar zınk diye kalır, bozuntuya vermeden; ya şu eski heybeyide verde hayvan üşümesin.

Köylü; ben size eşeği sattım heybeyi değil der, mosmor olmuşlardır çaresizce eşeği alıp ilerlerlerken köylü arkalarından seslenir; hey şeyi unuttunuz der, köylü cayıp heybeyi getiriyor sanıp sevinirler, getire getire eşeğin kazığını getirir. acemi olduğunuz belli kazık olmadan olmaz der, bunlar tekrar heybeyi isterler 3-5 kuruşta ona vereceklerini söylerler,

köylü; amma yaptınız şimdi. ben bu eski heybe sayesinde eşeği satıyorum,yarın öbürgün sizin gibi başka bir meraklısı gelir bu heybe sayesinde eşeği satarım. ve ekler; bu arada hiç zahmet edip eşeği uzağa bırakmayın der ve çeker gider.

Prof, başka yerde hiç böyle bir şey yoktu der ve kazığı sıkıca kavrar. şok geçiriyordur, kazığı ucuza aldık bunu en özel yerimde saklayacağım der…”

Almanca’da “türken” diye bir fiil var. “Türklemek” diye çevrilebilir. Bu sözcüğü “sahte veya uydurma iş yapma” anlamında kullanıyorlar… Ülkede makyajcılık, negatif seleksiyon, kötünün iyiyi toplum yaşamından dışlaması, düzgün insan bulmayı da güçleştiriyor. Kalabalık içinde düzgün insan bulma güçlüğü çelişki, paradoks gibi..Hangi açıdan bakılırsa bakılsın bu prototipler yüzündenTürkiye’yi yakın gelecekte zor günler bekliyor….Zor, külfetli, ama enkaz daha da ağırlaşmadan,temizliğe başlamanın yolunu da toplum bulmak zorunda….Bazen acaba diyorum bu topraklarda doğmuş olmanın “sosyo- genetik kod”  özelliğimidir Şark kurnazlığı?.Bütün sistem şark kurnazlığı mantığı ile mi dizayn edildi?Her yerde her zaman Şark Kurnazlığı…..Şark kurnazlığnı  tüm yaşam alanlarında görmek mümkün.Hatta kurum ve kuruluşların en tepe noktalarında dahi….Bu bağlamda”Şark kurnazlığı” yapan Yönetici Prototiplerin özelliklerinden bazılarını aşağıda ki gibi sıralamak mümkün::

i-Kendi gerçeklerini hayatın özgerçeğinin önüne koymaları..

ii-Karşılıklı bağımlılık ilişkilerini kendilerini merkez alarak ayarlamaları..

iii-Üzerine aldıkları görevi toplumsal bağlamlarına özen göstermeden, derinlik bilgisi olmayan kitlelerin aldatılmasına dayalı olarak yerine getirmeleri..

iv-Adımlarını her zaman sosyo- ekonomik çevrenin boşluklarını gözleyerek atmaları..

v-Başkalarını aldatmaktan gizli bir haz duymaları;

vi-Yaptıklarının ahlaki/etik olmadığını bilmeleri; kendi iç dünyalarına döndüklerinde suçluluk duygusu nedeniyle kendilerini kandırma yoluna gitmeleri..

vii- Başkalarını aldatmayı yaşam biçimi haline getirmeleri..

viii-Yazılı iletişimden kaçınmaları..

ix-Çalışma yılının başında koyulan hedeflerle ulaşılan hedefleri açıklamaktan kaçınmaları.

x-İş yaşamını “tornistansız gemi” gibi algılamaları.

xi- sistemli hesap vermekten sakınmaları..

xii- “Açık hesap verilebilirlik”yoksun olmaları..

“Açık hesap verilebilirlik, bilgi ve becerileri açığa çıkaran turnosol kağıdından yoksun olmaları.

xiii-“astlarını mayın eşeği” gibi görme eğilimi.

Birlikte çalıştıkları insanları arkadaş, paydaş işin ortak enerjisi gibi algılama mamaları, işine gelenleri terfi ettirip..

Gelmeyenleri harcayan, çevresinde iş bilen ve kendisine aykırı şeyleri söyleyebilenleri tasfiye etmeleri..

İnsan olmak başka bir şey……..

“Eğrinin gölgeside eğri..”-

İnsan olmak….

yaptıklarıyla

Konuştuklarıyla bir olmak,

Özü sözü bir..

ahlâkı bir..

Kalbi bir…

duruşu bir olmaktır..

“şark kurnazlığı” insan olmanın dışında bir şey…. Alev Alatlı hoca  bu davranış biçimini “Paçozlaşmak” olarak tanımlıyor…   “Paçoz, kendi çıkarları için her yolu mübah sayan, küstah, beş para etmez, sokak kurnazı, zevzek, müptezel, basmakalıp, palavracı, rüküş, hoyrat, içtensiz, pespaye, nekes, terbiyesiz, aşağılık, ahlaksız, kalleş. “. Topluma musallat olan, iblis ayarlı,… .  Ömer Seyfettin’in Efruz Bey tiplemesi, Nesin’in Zübük’ü kısmen buna yakın….insanların  davranışlarına  yön veren değerler…..Değerler, yaşamak için kurallar ve kararlar için bir pusula….Bir yol….,Bir zihin haritası… Değerler belirli bir sonucu elde etmek için izlenecek yol konusunda en derinde yatan inançların dışa vurumu… Değerler davranışlarla dünyaya yansımakta. “Özü-sözü bir olmak” deyişi, kişinin değerleri ve davranışları arasında bir çelişki olmadığını göstergesi…. Bir kurumun değerleri, kurum daki herkesin, liderler ve yöneticiler dahil, nasıl davranmalarının beklendiği konusunda açık bir deklarasyon….. Muhtevasızlaşmak, maddîleşmek, düşünceyi maddî temellere oturtmak, küçük hesaplara bağlamak. paçoz dediğimiz  tipoloji, gündelik sıradanlığın ötesinde bir düşünce hayatı olmayan, sarih bir kültürden mahrum, ilgileri sıradan ve maddî olan. ” Habbeyi kubbe yapan sığlık.” Günümüz popüler kültüründe örnekleri çok. Bu örnekleri; yaşamın tüm alanlarında görmek  mümkün.

Sağlıcakla kalın!

Günleriniz hep aydınlık olsun!

Yüreklerindeki sevgi daim olsun!

Yüreği “Berkehan” Kadar temiz olan tüm insanların!

Radikal Blog Yazı